GRUP HÜKÜMRAN- VİDEOLARIMIZI İZLEMEDEN KARAR VERMEYİN
MUĞLA’DA VE İLÇELERİNDE İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ 0532 621 31 93 – (BODRUM, DALAMAN, DATÇA, FETHİYE, KAVAKLIDERE, KÖYCEĞİZ, MARMARİS, MİLAS, ORTACA, ULA, YATAĞAN)
www.gruphukumran.com – www.bizorganizasyon.com
Mustafa Olcay:
0532 621 31 93 (Turkcell)
0555 228 62 39 (AVEA)
0542 480 25 50 (Vodafone)
VİDEOLARIMIZI İZLEMEDEN KARAR VERMEYİN…
Bundan sonrası irade ve olgunluğa bağlıdır. Olgunluk, îman ve amel mükemmelliği; irade ise, İslâmî emir ve yasaklara sarılmakla gerçekleşir.
İçerisinde Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet edilen huzurlu bir âile yuvası, dünya saâdetinin temeli ve Rabbimizin en büyük ihsânlarından birisidir. Bu nîmet ve saâdetin devamı, iki tarafın ruhâniyet iklimi içerisinde yaşamasındadır ki, bu da karşılıklı fedâkârlık ve anlayışa bağlıdır.
Günümüzde âilenin erozyona uğramasının en mühim sebeplerinin başında “kadının erkekleşmesi, erkeğin de kadınlaşması” gelir. Allah Teâlâ kadına ayrı, erkeğe ayrı hususiyetler lütfetmiştir. Bunlar her ikisinin toplum içindeki vazifelerinin lâyıkıyla yapmalarına göre şekillenmiştir. Vücut yapısından rûhî özelliklerine kadar bütün yaratılış hususiyetleri, erkek ve kadında Allah’ın onlara yüklediği mes’uliyetlere (sorumluluklara) göre şekillenmiştir. Bu durum, âilenin geçimini teminle vazifeli kılınan erkekte rûhî sağlamlık, dayanıklılık ve bedenî özellikler etrafında ortaya çıkmıştır. Bu da, erkeğin, âilede reis olmasını ve o âile için hayat mücâdelesi vererek geçimini sağlaması yolunda mes’uliyetini gerektirir.
Kadın, âilenin geçiminden mes’ul tutulmamıştır. Tutulsaydı, bu, onun hakkında bir eziyet ve meşakkat olurdu. Çünkü yaratılışı, rûhî ve bedenî olarak hayat mücâdelesine göre değildir. Ona öncelikle, bu beraberlikten hâsıl olacak çocukların doğumu ve doğumundan itibaren âcizlik devrelerinde bakılıp korunmaları gibi hissîliği gerektiren ilâhî bir vazife yüklenmiştir. Ancak imkân ve şartlar elveriyorsa, yaratılışına uygun, meşrû ve kadınlığa ait bir hizmet mesleğinde çalışabilir. Kız Kur’ân kursu hocahanımlığı ve emsâlleri gibi…
Bütün bu ilâhî tayin eseri olan yaratılış özellikleri, kadın ve erkeğe ayrı ve birbirini tamamlayan bir hüviyet kazandırır ki, eşler bu özelliklerin dışına taştığı zaman âile saâdeti zaafa uğrar.
Bir de şu hususu söylemek lâzım: Âiledeki erkek otoritesi, “tahakküm” (kaba kuvvetle hüküm sürme) ve kadının itaati de “esaret” şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu roller, İslâm’ın hassas bir şekilde tayin ettiği ölçüler içinde gerçekleşirse âilede “zâlim” de olmaz, “mazlum” da…
Kadının iffet ve itaat dâiresinden çıkarak kocasına zulmetmesi, buna mukâbil kocanın ise otoritesini nefsânî arzuları uğruna kullanması, âile yuvasını tahrip eder. Ancak dış dünyada hayat mücâdelesine memur olan erkek, zaman zaman birtakım gerginliklere mâruz kalabilir. Böyle anlarda onun, evinde hanımından kendisini teskin edici şefkatli ve muhabbetli bir itaat görmesi, hem hakkı ve hem de bir ihtiyacıdır. Aynı şekilde akşama kadar evinde kocasını bekleyen bir kadının da, kocasından gerekli ilgi ve alâkayı görmesi, en tabiî hakkı ve ihtiyacıdır. Bundan dolayıdır ki, âilede herkes, Allah’ın tayin etmiş olduğu hak ve mes’uliyetlerini bilmelidir. Âile içinde erkek merhametli, hakşinâs; kadın ise itaatkâr ve saygılı olmalıdır.
Hâsılı bir yuvayı huzur ve saâdet içinde devam ettiren yegâne kâide, karşılıklı sevgi ve saygıdır. Ama unutmamalıdır ki, ecdâdımız: “Yuvayı dişi kuş yapar” demişlerdir. Bu bakımdan yuvaya sahip çıkmak hususunda kadın, daha tesirli bir rol üstlenmiştir. Dolayısıyla kadının bu noktada göstereceği firâset (seziş ve kavrayış), gayret ve fedâkârlık, erkeğinkinden daha fazla bir ehemmiyet arzeder. Çünkü Cenâb-ı Hak, anneye bu yönde erkekten daha üstün bir liyâkat ve hissiyat bahşetmiştir.
Bu itibarla İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri, Târık Sûresi’nin 7. âyetinde geçen «et-terâib» kelimesini açıklarken şunları söyler:
“Bir yavru sele düşse, ne kadar tehlikeli olursa olsun anne de kendisini selin içine atar ve yavrusunu kurtarmak için canını ortaya koyarak çırpınır. Ancak baba böyle bir davranış sergileyemez. O yavrudan ümit kesilmişse, üzüntü ile sadece sel kenarında ağlar.”
Tabiî ki, böyle bir kıvam, yaratılışındaki yüce kâbiliyetleri kaybetmemiş anneler içindir. Yoksa cami ve mezarlık kenarına yavrularını terk eden vicdansız, ruhsuz ve gaddar anneler de mevcuttur. Lâkin bunlar, yaratılışlarındaki üstün meziyetleri yok etmiş, öldürmüş, harâbe ruhlardır.