ANKARA İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ GSM: 0532 621 3193

ANKARA’DA VE İLÇELERİNDE İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ 0532 621 31 93 – ((AKYURT, AYAŞ, BALA, BEYPAZARI, ÇAMLIDERE, ÇUBUK, EVREN, GÖLBAŞI, GÜDÜL ,HAYMANA ,KALECİK, KAZAN, KIZILCAHAMAM, NALLIHAN, POLATLI, ŞEREFLİKOÇHİSAR)
www.gruphukumran.com – www.bizorganizasyon.com

Mustafa Olcay:

0532 621 31 93 (Turkcell)

0555 228 62 39  (AVEA)

0542 480 25 50 (Vodafone)

VİDEOLARIMIZI İZLEMEDEN KARAR VERMEYİN…

İMAM-I RABBANİ

Asıl adı Zeynelabidin es-Serhendi el Faruki’dir.

1564 yılın da Hindistan’a bağlı Serhend’de doğdu. Baba tarafından Hz. Ömer’in soyuna dayandığı için el-Faruki lakabı ile tanınır.

Ehl-i Sünnet çizgisindeki tasavvufun büyük simalarından birisidir. Tasavvufa Nakşibendi şeyhlerinden Billah-i Kakuli’den icazet alarak başladı. Dönemin Hint-Türk hükümdarı Ekber Şah ile dinin özünü bozduğu gerekçesiyle bazı konularda çatışmış ve 1619 yılında Gvalior’da bir kaleye hapsedilmiştir.

Her türlü sapkın akımlara karşı Ehl-i Sünnet itikatını desteklediği için, İkibin yılın yenileyicisi ünvanına layık görülmüştür. Dostları ve talebelerine yazdığı “Mektubat” İslam tasavvufunun en önemli kaynaklarından birisidir.

İmam-ı Rabbani’nin bazı sözleri şöyledir:

İnsanın öncelikle itikadını düzeltmesi gerekir. Bu düzeltme de, fırka-i naciye olan Ehl-i Sünnet ve’l Cemaatin görüşlerine uygun olarak yapılmalıdır. Amelde gevşekliğin bir mağfiret ümidi vardır, itikadde gevşekliğin asla mağfirette yeri yoktur.

Bilsin ki; iki cihanın saadetini kazanmak ancak Resulullah’a tabi olmaya bağlıdır. O’na tabi olmak şu şekilde olur: İnsanlar arasında İslam’ın hükümlerini yerine getirip icra etmek, havastan ve avamdan, küfür adetlerini kaldırıp icra etmek, havastan ve avamdan, küfür alametlerini kaldırıp iptal etmek.

Amel işlemenin zamanı gençliktir. Aklı olan bu fırsatı kaçırmaz ve fırsatı ganimet bilir. Zira insan yaşlılık zamanına kalmayabilir. Kaldığını farzedelim, derlenip toparlanmaya müyesser olmayabilir. Böyle bir derlenip toparlanmanın olduğunu farzedelim; bir amel işlemeye gücü yetmez. Zira o zaman zaafın ve aczin bastırdığı zamandır…

… Yetmiş üç fırkadan her biri tek tek, dine tabi olduklarını iddia edip kendilerini necat bulan zümreden sayarlar.”… Her fırka ellerindeki ile böbürlenir (Mü’minun Suresi, 53) mealindeki ayet onların halini doğrular. Resulullah Efendimizin beyan buyurduğu, fırka-i naciyeyi diğerlerinden ayırteden özelliği peygamberimiz şöyle açıklıyor: “… Onlar, ben ve ashabımın üzerinde bulunduğumuz hal üzerinde olanlardır.” Resulullah Efendimiz kendisini anlatması yeterli iken, ashabını da zikretmesi şu manaya gelmektedir: “Benim yolum ashabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, onların yoluna tabi olmaya bağlıdır.”

Resulullah Efendimiz’e tabi olmak iddiası; ashabının yoluna tabi olmadan boş bir iddiadır. Hiç şüphe yoktur ki Peygamber Efendimizin ashabının yoluna devamlı gidenler, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaattir. Allah bunların sayini meşkur eylesin. İşte, fırka-i naciye bunlardır. Şia ve Hariciler gibi, Resulullah Efendimizin ashabına taa’n edenler, onların yoluna tabi olmaktan elbette mahrumdur.

Mutezile için dahi aynı hüküm verilir. Bu, kendi başına sonradan çıkan bir yoldur. Ehl-i Sünnet olmayan diğer fırkalar aynı kıyasa tabidir. (Mektubat-ı Rabbani)

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir